logo
Giriş yap
Etkinlikler
BloglarKulüpBağış
Giriş yap
image

Bir Çift Kundura

İlkbaharın gelişiyle sanki renkler birbirleriyle yarışırcasına şehri renk cümbüşünün ahengiyle sarmışlardı.

4 dk

1

1

İlkbaharın gelişiyle sanki renkler birbirleriyle yarışırcasına şehri renk cümbüşünün ahengiyle sarmışlardı. Sokağın her tarafı ilkbaharın müjdecisiydi. Sokağın başında yüksekte duran tabelada Kunduracı Hasan yazıyordu. Hasan amca bu meslek için ömrünü vermişti. Aslında özünde cömert, iyi bir insandı. Fakat içinde vahşi bir hayvanı andıran öfke vardı. Zaman zaman sokakta oynayan çocuklara kızar, kulaklarını çekerdi. Ertesi günde yaptıklarının pişmanlığı içinde çocuklara horoz şekeri dağıtırdı. Yapa yalnız yaşıyordu Hasan Amca.

Şimdiye kadar evine birilerinin geldiğini hiç gören olmamıştı. Mahalle ahalisi Hasan Amcanın huyunu bildikleri için O’nun hep suyundan giderlerdi. Hasan Amca günlük beş tane çay içerdi. İlk çayını çaycı Muzaffer’e seslenerek istedi. “Muzaffer oğlum bana çay” diye seslendi. Sesi bugün çok yorgun çıkıyordu. Beli bükülmüş, saçlarında bir tane bile siyah kalmamıştı. Kaşlarını çatmaktan alnındaki bütün çizgiler ortaya çıkmıştı adeta. Hayatının yorgunluğunu üzerinde iyice hissedercesine taburesine oturdu. En güzel, en sağlam, en şık ayakkabıları yapmak için gözlüğünü taktı. Nedendir bilinmez bugün her zamanki halinden daha keyifsiz görünüyordu. Yine her zamanki gibi siyah bir araba Hasan Amcanın dükkânının önünde durdu.

Gelen, takım elbiseli Ali abiydi. Ali abi her geldiğinde Hasan amcanın elini öpüp bütün samimiyetiyle sarılırdı. Her geldiğinde oturur, uzun uzun sohbet ederlerdi. Hasan amca bir tek Ali abiyi gördüğünde yüzü gülerdi. Ali abi sohbet ettikten sonra Hasan amcanın yaptığı ayakkabıları paket halinde arabanın bagajına yerleştirdi. Hasan amca Ali abiyi yolcu ettikten sonra yine taburesine oturdu. Çalışmalarına kaldığı yerden devam etti. Çaycı Muzaffer’in getirdiği üçüncü çayı yudumlarken ara ara gözleri dalıp gidiyordu. Sokakta mendil satan bir çocuk; Hasan amcanın dükkanına doğru yürüyerek içeri girdi. Ne tuhaftır Hasan amca çocuğa kızmadı. Dükkandaki rafların en yükseğinden bir paket çıkarıp çocuğa uzattı. Çocuk bir sevinçle kutuyu açıp içerisindeki ayakkabıyı çıkarıp heyecanla giydi. Çocuk Hasan amcanın elini öpmek istedi. Ancak Hasan amca çocuğun elini öpmesine müsaade etmedi. Saçlarını okşayıp çocuğu dükkandan yolcu etti.

Onu anlamak bazen zordu. Saatlerce Hasan amcayı izliyordum karşı dükkandan. Akşama daha çok vardı fakat Hasan amca dükkanını bugün çok erken kapatıyordu. Yavaş yavaş sokağın başına doğru ilerlerken bir anda göğsünü tutup sokağın ortasında yığılıp kalmıştı. Herkes şaşkın bir şekilde yanına doğru koşmaya başladı. Babam; Deniz, oğlum hemen ambulans çağır diye bana sesleniyordu. Hasan amcanın gözleri kapalı nefes alıp vermesi zayıftı. Beş dakika sonra ambulans gelmiş, Hasan amcayı acele bir şekilde hastahaneye götürmüşlerdi. Mahalledeki herkes hastahaneye akın etmişlerdi.

Meğerse Hasan amcanın kocaman bir ailesi varmış. Mahallede gelmeyen kalmamıştı. Ben de oradaydım. Hasan amca kalp krizi geçirmiş, dediler. Yoğun bakıma almışlardı doktorlar. Herkes üzgündü. Üç saat sonra yoğun bakım doktoru haber vermişti babamlara. Hasan amca hayata tutunamamıştı. Belki de istediği olmuştu Hasan amcanın. Hayata yalnız başlayıp, yalnız öldü adamcağız diye içimden ah çektim. Herkes ağlıyordu. Ben şaşkın ve üzgündüm. Günlük Hasan amcayı izlerdim. Şimdi, artık O hayatta değildi.

Ertesi gün Hasan amcanın defin işleri için herkes seferber olmuştu. Ali abi de cenazeye gelmiş ama hiç iyi görünmüyordu. Çok üzgündü ve gözyaşlarına hakim olamıyordu. Mahallenin camisinde cenaze namazı kılındıktan sonra defin işlemleri için mezarlığa gitmiştik. Hasan amcanın son yolculuğunda yanında olmak istemiştim. Cenazesi ne de kalabalıktı. Daha önce hiç görmediğim bir sürü insan topluluğu vardı. Hiç birinin suretini daha önce hiç görmemiştim. Gelenlerin hepsi çok üzgündü. Defin işleri bittikten sonra herkes yavaş yavaş evlerine dağılıyordu.

Ali abi cenazeden sonra mahalleye geri dönmüş, Hasan amcanın dükkanını açmıştı. Bir müddet taburesinde öylece oturmuştu. Onu dikkatle izliyordum. Benim O’na baktığımı görünce de bana işaret edip yanına çağırdı. Dükkana girdiğimde bir tuhaf olmuştum. Bana raftan bir kutu çıkarıp uzattı. İçinde çok beğendiğim bir ayakkabı vardı. Kutunun üstünde adım yazıyordu. Şaşkındım, bana mı yapmış dedim. Ali abi, evet diyerek kafasını salladı. Ali abi, Hasan amca yakının mıydı diye sordum. Evet, Deniz dedi. Çok yakınımdı. Olmayan babamın yerine koymuştum Hasan amcayı dedi. Ali abinin gözlerinden çenesine doğru yaşlar süzülüyordu. Oysaki Ali abiyi büyüten, okutan Hasan amcaymış. Ali abinin ağzından dökülen cümleleri merakla dinliyordum. Hasan amca hiç evlenmemişti. Fakat kendi çocuğu gibi baktığı ve okuttuğu bir sürü çocukları varmış. Dükkanda yaptığı bütün ayakkabılarının parasını yoksul ve kimsesiz çocuklar için harcama yaparmış. Çocukluğunda güzel bir ayakkabısı hiç olmamış. Annesi, naylon ayakkabıları yırtıldığında ayakkabısına yama yaparmış. Öfkeli bir babası varmış. Babasının öfkesinden dolayı bir gün evden kaçıp bu şehre yerleşmiş. Çocukluğundaki travmalarından dolayı da hiç kimseye gönül verip evlenememiş. Çocukluğunda hep yeni ayakkabısı olması için her gece dua edermiş. Ama hiçbir zaman yeni bir ayakkabısı olmamış. Hep yamalı ayakkabılarla dolaşırmış sokaklarda. O yüzden bu mesleğe önem verip kendini yetiştirmiş. O günden beri bir çocuk gördüğünde ayaklarına bakar, ayakkabısı iyi değilse en güzel ayakkabıları yapıp hediye edermiş. Benim de hep O’na baktığımı fark edermiş. O yüzden Ali abiye tembih etmiş bu kutuyu bana vermesi için. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Bir taraftan da kendime kızıyordum. Ah Hasan amca seni tanıyamadığım için üzgünüm. Bir o kadarda bahtsızım diye iç çektim. Evet sevgili okurlar; taktir edersiniz ki bir hayata dokunmak yüzlerce, belki de binlerce insanın hayatına sihirli bir değnek gibi dokunmaktır aslında. Bir çocuğun, ya da bir gencin elinden tutmak, onlara değerli olduğunu hissettirmek, bir nevi insan olduğunu anımsamak, hatırlatmak o çocuğa, o genci topluma kazandırmak en büyük iyiliktir kâinata.

logo

Sessizlik, özgürlüğün en büyük düşmanıdır.

Platformlar

Trend RightsKunsthalteMinimierLotus vd MediaAkademiRhythmic Dreams

Copyright © 2025, Vakıf. Tüm hakları saklıdır.