logo
Giriş yap
Etkinlikler
BloglarKulüpBağış
Giriş yap
image

Dimitri-1

Bir acı daha eklendi hayatıma, bir keder daha, bir yas daha, bir serzeniş, bir ölüm daha eklendi kalan ömrüme.

3 dk

1

5

“Bir acı daha eklendi hayatıma, bir keder daha, bir yas daha, bir serzeniş, bir ölüm daha eklendi kalan ömrüme.”

Artık 12 yaşıma girdim. Bir daha babamın gelmeyeceğinin idraki içinde kıvrandım bütün benliğimle ve bedenimle. Ayaklarımı evin balkonundan aşağıya sarkıtıp sokaktaki çocukları izliyordum. Onlarla oyun oynamak aslında en büyük hayalimdi. Fakat beni aralarına almıyorlardı. Siyahi olmamdan, kendilerine benzemediğimden dolayı alay ediyorlardı. Evet, tenim siyah ama kalbim bir o kadar berraktı annemin gözünde. Annem beni siyah incim diye seviyordu. Ah annem, çok yoruluyordu. Bu aralar halsizlikleri de iyiden iyiye artmıştı. Babamın ölümünden sonra bütün sorumluluk anneme kalmıştı.

Babamla annem Afrika’da yaşıyorlarmış. Ben doğduktan bir yıl sonra Afrika’yı terk etmeye karar vermişler. Artık açlık ve yoksulluğa karşı koyamaz hale gelmişler. Emekleri sömürülüyor, haklarını alamıyorlarmış. Ülke sömürge halinde olduğu için ellerine çok bir para geçmiyormuş. Babam zaten hep bir yoksulluk içindeymiş. Ben doğduktan sonra benim de bu hayatı yaşamamam için terk etmişler ülkelerini. Her terk ediliş bir ülke için, bir şehir için yas mıydı ya da küskünlük müydü bilinmez. Bence her insana göre değişirdi. Babam Afrika’da iken hastalanmış. İçmek zorunda oldukları su bile çok temiz değilmiş. İçme sularını yağmur sularıyla biriken ve hayvanların da su içtiği bir göletten temin ediyorlarmış sularını.

Çok ilgimi çekmişti annemin anlattığı hikâyeler. Afrika’ya gelen gönüllü Türk Öğretmenleri su kuyuları açtırmışlar bir kaç yerde. İnsanlar temiz suya kavuşmanın mutluluğunu yaşamışlar. Uzak bir ülkeden gelerek buralarda bizler için yaptıkları bu güzel faaliyetlerden dolayı onlara minnet duydum. Babamlar bir gün karar aldıkları gibi yola koyulmuşlar. Zaten bir çok insan da artık yoksulca yaşamamak, biraz da insan gibi yaşamak için göç ediyorlarmış başka diyarlara. Aslında annem ve babam Avrupa ülkelerine gitmek istemişler fakat oralara gitmek bir hayli zor olduğu için Türkiye’nin bir varoş mahallesine yerleşmişler.

Dimitri ben geldim, siyah incim neredesin diye annem bana sesleniyordu. Buradayım, balkonda diye yanıt verdim. Annem balkona geldiğinde yine huysuz Ahmet Beyin bahçesindeki yere dökülmüş elmaları toplayıp getirmişti. Huysuz adam annemi çok üzüyor; ona çokça bağırıp çağırıyordu. Onun evinde çalışmasını hiç istemiyorum ama annem mecburdu. Huysuz diye adlandırdığım Ahmet Beyin evinin temizliğini yapıyordu. Arada sırada beni de götürüyordu yanında annem. Ben de anneme yardım olsun diye bahçenin yapraklarını, çerçöpleri topluyordum. Çocukluk işte, daha dokuz on yaşlarındaydım. Bir gün bahçede dökülmüş yaprakları toplarken, elma ağacının dallarındaki o kıpkırmızı elmaları görünce canım çekti. Ağacın dalını eğdirip bir tane kopardım. Bir ısırık bile almadan enseme bir tokat geldi. Huysuz adam beni sobelemiş; bir elmalıyı bile çok görmüştü. Huysuz, huysuz adam. Ahmet beyin bana davranışından dolayı annem beni artık çok az götürüyordu yanında. Ne düşünüyorsun, yine dalmışsın siyah incim dedi, annem. Hiç, dedim. Ayaklarımı balkondan aşağıya sallıyorum, bir yandan da annemin sorularına muhatap oluyordum. Okula gittin mi Dimitri?

Annemi duymamazlığa geliyordum.<br/> Dimitri, beni duyduğunun farkındayım. Okula yine gitmedin değil mi? <br/> Evde çalışıyorum ya anne. Gitmeye ne gerek var.<br/> Olur mu Dimitri, arkadaş edinmen, derslerden kopmaman için okula gitmen gerek.<br/> Ne arkadaşı. Beni de aralarına almaları için onlara yalvarayım mı anne.<br/> Yine gözlerim dolmuştu. İnatla gözyaşını akıtmamak için direniyordum. Sınıf öğretmenim sadece sınavlara girmeme müsaade etmişti. Derslere katılmıyordum. Ona rağmen sınıfta birinci, okulda da ikinciydim. Evde ders çalışıyordum. Arada Hasan’a da ders çalıştırıyordum. Hasan benim tek arkadaşımdı. Babası; fırıncı Salih Amca da beni çok severdi. Her gün bana bir tane ekmek verirdi. Ücret almazdı. Çok utanırdım, bana ekmek uzatırken. Aslında burada da yoksulluk içindeydik. Fakat annem; Çok şükür Tanrıya. İçecek temiz suyumuz, elektriğimiz, yemek için ocağımız var. Tanrıya ne kadar teşekkür etsek azdır, diyordu. Afrika’da iken yemekleri ateşte pişiriyormuş annem. Mum ışığında oturuyorlarmış akşamları. Babam bu lambanın altında çok az akşamladı. Canım babam, onun bu lambanın altında az vakit geçirmesi yüreğimde derin yaralar açmıştı.

Evet, sevgili okurlar bakalım Dimitri’yi ikinci böümünde neler bekliyor.hikayenin ikinci bölümünde görüşmek dileğiyle hoşça kalın.

logo

Sessizlik, özgürlüğün en büyük düşmanıdır.

Platformlar

Trend RightsKunsthalteMinimierLotus vd MediaAkademiRhythmic Dreams

Copyright © 2025, Vakıf. Tüm hakları saklıdır.