logo
Giriş yap
Etkinlikler
BloglarKulüpBağış
Giriş yap
image

Nehrin İki Yakası

Nehrin zulüm yakasından diğer tarafına geçebilmiş kişilerden biri olarak nehrin bu tarafını anlatmak için yazıyorum bu yazıyı.

4 dk

1

462

Nehrin zulüm yakasından diğer tarafına geçebilmiş kişilerden biri olarak nehrin bu tarafını anlatmak için yazıyorum bu yazıyı.

Değerli dostum, benimle alakalı bildiklerin ne kadar doğru şimdi sana anlatayım ve herkesle birlikte sen de karar ver.

Nehrin bu tarafına geçtiğimde terden su gibi olmuş atletimi nehrin kenarına bırakırken, son kez dönüp uzaklarda görünen minarelere bakmanın acısını sana anlatmadım. Minarelerden kaçıp Çan’a sığınmanın yürekteki burkuntusunu da hiç paylaşmadım seninle. Nehrin hemen dibinde köpek kulübesi gibi bir karakolda donmamak için leş gibi battaniyelerle vücudumu sardığımdan da haberin olmadı. Işıksız ve pislik yuvası tuvaletleri kullanırken nehrin diğer tarafının Avrupa olmadığını sana hiç anlatmadım değil mi? Medeniyet üzerine seninle hiç konuşmamıştık. O sınırlarda, bazılarının özgürlük umarken daha fazla zulme uğradığı bazılarına ise mezar olan bir bilinmezlik olduğunu anlatsam anlayabilir misin? Giderken özgürlüğe mi yoksa daha fazla zulme mi gittiğini bilmeden gitmeyi bilir misin. Teninin koyuluğuna göre zulmü artan ve dayaktan geçirilenlerin hepsi o an sınırın medeniyet tarafındaydı değerli dostum. Zulümden kaçarken başka bir zulme yakalanışı seyretmenin acısını unutamamak nedir keşke anlatabilsem sana kusursuzca.

Sonra insan kaçakçılarıyla yaptığım pazarlıklar oldu, düşünebiliyor musun bir insan kaçakçısına dua eder hale gelen bir insandım artık. Medeniyetten(!) daha medeniye kaçmak için uğraşan ve “Gate”ten geri çevrilmekten depresyona girmiş insanlardan haberin oldu mu? Parası kalmadığı için arafta kalıp, tanıdığı olan ne kadar insan varsa utana sıkıla her birinden borç isteyen bu mahcup yüzleri hiç gördün mü? Ya da bir yolunu bulup medeniyete ulaştığını düşündüğün anda yaşanılan sıkıntıları? İnsan çiftliklerinde -burada kamp deniyor- "başkaların başkasıyla" aynı odayı ya da tuvaleti kullanmanın dayanılmaz çilesini yaşamadın dostum.

Sonra mülakat görüşmeleri… Yaşadığın onca şeye bir memuru inandırmaya çalışmak. Kendi dünyalarında olması imkansız şeyleri, ona senin yaşadığına ikna etmeye çalışmamın dayanılmaz zorluğu. “Evet ben fakir insanlara yardım ettiğim için cezaevine atıldım.” Bir bankaya para yatırmanın suç olabildiğini ve bundan dolayı cezaevinde yattığımı ve dosya onandığında tekrar cezaevine gireceğimi anlatmanın kabir sorgusunun provası gibi olduğunu hiç düşündün mü? Her şeyi ispat etmeye çalışmanın dayanılmaz ezikliği!

Bütün bunları yaşarken evime polislerin gelerek aileme rahatsızlık vermelerini, hamile ve 2 çocukla baş başa bıraktığım eşimi ve o çaresizlik günlerinde yaşadıklarımı sana nasıl anlatabilirim ki?

Dostum, daha neleeer var neler sana yazabileceğim. Bunca dert ve sıkıntıdan sonra Rabbimin lütfuyla ailem turistik vizeyle buraya geldi. 1 ay sonra üçüncü çocuğumuz dünyaya geldi ve biz Heim dedikleri araba garajından bozma yerde bir süre daha yaşadık. Sonra borç harçla bir arabaya sahip olabildik. Bebek, çocuklar , hanım… Mecburduk bir araba almaya. Çünkü ben, eşim bebekle ilgilenirken diğer çocuklarım ona yük olmasın diye 3 günde bir 140 km uzaktaki çocuklarımı almaya gidiyordum. Bize tahsis ettikleri garajdan bozma Heim dedikleri yere önce iki çocuğumu gönderdiler. Hep birlikte 140 km yolu 3 günde bir gidip gelirdik çocuklarımla beraber. 1 ay sonra eşim ve bebeğimiz de geldi yanımıza ve 6 ay sonunda kavuşmuştuk birbirimize.

2 ay daha bu Heim'da kaldıktan sonra nihayet bir ev tutabildik. Hayatımız düzene girmeye başlamıştı. İşte o günlerden itibaren hep geride bıraktığım arkadaşlarım için mücadele etmeye başladım. Asgari geçim için bana verdikleri paradan dostlarıma pay ayırmaya çalıştım. Kendi ailesine harcadığından daha fazlasını geri bıraktığı dostlarına ayıran yiğitler gördüm burada. Hele biri var ki bir ayda 450 Euro dostlarına harcamıştı. Bu insan ne yemiş ne içmişti? O kadar çok fedakarlık yapan insanlar gördüm ki burada ama sen hiçbirini tanımadın…

Nehrin ki yakasını gören bir insan olarak yazıyorum sana ve diyorum ki biz sizi unutmadık. Bu insanlar sizi unutmadı. Sadece dert büyük ve imkanlar kısıtlı. Benim ne o tarafta ne de bu tarafta hiç bir taşınmazım yok. Üzerime kayıtlı bir tek arabam var. O da iki maaş ederinde. O taraftan bakınca buradakiler Zevk-ü Sefa içinde gözükebilir. Mülteciyiz biz kardeşim. Ne Alman, ne Türk. Araf’tayız burada. Ama inan biz de çoluk çocuğumuzun harcamalarından tasarruf ederek o tarafa çiçekler gönderiyoruz. Buna rağmen saltanat köşklerinde oturan üç-beş kişiye bakarak bizleri yargılamayın. Herkes inandığı ölçüde Gül sunar sevdiklerine. İnan dostum, zulüm çarkından geçmiş ve bir şekilde nehrin karşı kıyısına kendisini atabilmiş insanlar boş durmuyor.

Hiç bir şeye katılmayan insanlar az da olsa elbette var. Ama onlar her yerde var. Nehrin iki yakasındakiler birbirlerini daha iyi anlayabilseydi belki göklerin kapıları daha erken açılırdı bize. Kendimizi anlamaktan yoksunuz be dostum! Bu taraftakilerin fotoğrafları seni üzmesin. Gelen her bir yürek yaralı. Herkesin tedaviye ihtiyacı var. Duymadın mı, daha dün bolluk içinde gördüğün yerde bir kardeşimiz canına kıydı. İnsan nereye giderse gitsin, acılarını da yanında götürüyor sevgili dostum.

Her şey düzeldiğinde beni burada bulamayacaksın dostum. Ama ben o güne kadar kim ne derse desin, kim hangi köşkte yaşarsa yaşasın nehrin iki yakasını birleştirmek için köprüler kurmaya devam edeceğim. Senden son bir ricam var: bir derdin varsa ben buradayım. Bana yaz önce. Ben kim miyim? Binlerce dostundan sadece biri. Nehrin iki yakasını birleştirmek için fedakarca kardeşlik köprüsü kurmaya çalışanlara ve zulmün diyarında her türlü zulme rağmen duruşunu yitirmeyen güzel insanlara selam olsun. Elbet bir gün buluşacağız…

logo

Sessizlik, özgürlüğün en büyük düşmanıdır.

Platformlar

Trend RightsKunsthalteMinimierLotus vd MediaAkademiRhythmic Dreams

Copyright © 2025, Vakıf. Tüm hakları saklıdır.