logo
Giriş yap
Etkinlikler
BloglarKulüpBağış
Giriş yap
image

Askerler bize silahlarını doğrultunca kucağımdaki çocuk o kadar korktu ve ağladı ki hala sesi kulaklarımda

Baş memurların odasında gardiyanların nikah şahidi olduğu bir nikahla evlendik. 5 yıla yakın süreçte babam hiçbir şekilde beni ziyarete gelememişti çünkü, “kızım kalbim seni orada görmeyi kaldıramaz” demişti. Ne yazık ki cezaevinden çıktıktan kısa bir süre sonra babamı depremde kaybettik.

Justice for Humanity

5 dk

1

0

Merhaba, bu süreci hepimizin yaşadığı farklı sıkıntılarla beraber, benim de diğer mağdur olanlar gibi yaşadığım ve naçizane kaleme dökmek istediğim 2016 ve sonrası hayatımı yazmaya karar verdim. 2017'de hayatıma farklı yeniliklerle başlayıp devamında da 2018'de zor günlerin benim için başladığı bir sürece girmiş oldum.2018 yılı benim için çok zorlu bir yıldı. O dönem nişanlıydım ve nişanlımla beraber nikah için tarih alacaktık. Bunun için gerekli hazırlıklara başlamıştık. 2018 yılı 20 Şubat günü nişanlımla bana aynı gün farklı saatlerde operasyon yapıldı, polis bizi almaya evlerimize geldi. O yakalanmaktan son anda kurtuldu, ben ise yakalanmış oldum. Asıl sıkıntılar ve zorlu süreç orada başladı benim için.Yaşadığım gözaltındaki zorluklar, bana uygulanan baskılar ailem ve nişanlım ile tehdit edilmem vs. bunları ayrıntılı bir şekilde anlatmak istemiyorum. Hepimizin de yaşadığı gibi. Gözaltından sonra cezaevine girdim. 5 ay kadar Adıyaman Cezaevinde kaldım. Ondan sonra tahliye oldum.

Tahliye olduktan sonra nişanlımla görüşüp yurt dışına çıkma kararı aldık. Nişanlımla beraber hazırlıkları tamamladıktan sonra yola çıktık. 2018 Ağustos ayında Edirne'de yakalandık. Edirne'de yakalanma olayını kısaca anlatmak istiyorum. Cuma günü Edirne'ye varmıştık. Orada gerekli kişilerle görüşüp sınıra götürülüp oradan da kendimiz bir şekilde geçmeye çalışacaktık. Ama ülke sınırında o gece bir sıkıntı olduğunu ve cumartesi geçireceklerini söylediler. Bir gece orada konakladık. Ertesi gün akşam 9 gibi görüştüğümüz kişiler tarafından bir yere kadar götürüldükten sonra gerisini kendimiz yürümeye başladık. Karanlıktı. Önümüzde bir kaç kişi bize yol gösteriyordu. Saatlerce bazen koşup bazen yürüdükten sonra gezen askerleri görüp mısır tarlasına saklandık. Bataklıktı, çok zor ilerledik, 1 saatten fazla mısır tarlasının ortasında bekledik. Sonra oradan çıkıp sınıra doğru koşmaya başladık. Sınıra geldiğimizde orada teller vardı. Teller tahmini 4- 5 metre yükseklikteydi. 7 kişiydik yanımızda bir de aile vardır. 5 yaşlarında bir çocukları vardı. Tellere tırmanırken birbirimize yardım ediyorduk, çok yüksek olduğu için tek başına çıkmak mümkün değildi. Önce 3 erkek tellere çıkıp karşıya geçti. Sonrasında çocuğun annesi çıktı ve geçti. Sonrasında ben çıktım ve çocuğu istedim ve çocuğu yukarı çekerken tişörtü tellere takıldı tam kurtarıp kucağıma aldığımda Türk askerlerinin bize doğru silahlarını uzattığını gördüm. Askerler bize silahlarını doğrultunca kucağımdaki çocuk o kadar korktu ve o kadar çok ağladı ki hala sesi kulaklarımda. Askerler ısrarla, “çocuğu bize ver çocuğu bize ver” diyerek çocuğu benden istemişlerdi. Ben onlara, “durun silahı çekin çocuk korkuyor ve çocuk benim değil” deyip ikna etmeye çalışıyordum. Annesi Yunan tarafındaydı ve saklanıyordu. Zaman benim için durmuştu, ağlayan o 5 yaşındaki çocuk ile beraber silahlar üzerimize doğrultulmuşken ne kadar orada kaldım bilmiyorum, belki on dakika belki daha fazla. Sonra annesi saklandığı yerden çıktı ve ben çocuğu annesine uzattım, ikisi koşarak Yunanistan tarafındaki çalılıklara saklandılar. Ve ben tellerin üzerinde öyle kalmaya devam ettim. O sıra askerlerin bir bölümü Türk tarafında kalan saklanmış kişileri arıyorlardı. Ben şöyle düşünüyordum, eğer nişanlımı yakalamazlarsa ben de Yunanistan tarafına atlarım ve o da benden sonra atlayıp gelir. Ama nişanlımı da yakalayıp getirdiklerini görünce ben de Türkiye tarafına indim. Benim için cezaevi serüvenim tekrardan başlamış oldu. Nişanlıydım ve nişanlımla hiçbir şekilde görüşemiyorduk. Ne telefon görüşmeleri ne de başka bir şekilde. O Konya’ya gönderilmişti ve ben de bir ay Edirne'de kaldıktan sonra Çanakkale'ye sevk edildim. Uzun bir süre birbirimizle görüşemedikten sonra, ancak evlenirsek birbirimiz ile görüşme imkanımız olacağı için cezaevinde nikah kıyma kararı aldık.

Onun için gerekli yerlere dilekçe yazdık. Nişanlımı Konya'dan Çanakkale’ye getirdiler ve burada bize nikah kıyıldı. Baş memurların odasında gardiyanların nikah şahidi olduğu tarihi bir nikah. Nişanlım nikahtan sonra bana sarılmak için gardiyanlardan izin istemişti. Nikah kıyıldıktan o koğuşuna bende koğuşuma götürüldüm. Koğuşta arkadaşlar bana kına yapmışlardı. Kına olarak salça kullanmıştık. Arkadaşımın biri nikahta giymem için nişan elbisesini dışarıda olan eşinden istemişti. Nikahtan sonra ben koğuşa getirildikten sonra üzerime gazete parçalarından konfeti yapıp atmışlardı. Her şeyi olması gerektiği gibi olması gereken şekilde orada mahrumiyet ve kısıtlılıkların içinde yapmaya çalışmıştık.

Yıllar birbirine kovalarken, hiçbirimiz bize haksız olarak verilen hapis cezalarının infazını bitireceğimizi düşünmemiştik. Hukuk ülkemize geri dönecek ve biz hapisten çıkacağız ümidimiz vardı ama olmadı. Hapiste 5 yıla yakın zaman geçmişti ve koğuş arkadaşlarım ile benim aldığımız cezalarımız(!) bitip çıkmaya başlamıştık.

Cezamı bitirip tahliye olduktan sonra neler yapabilirim, hayata nasıl adapte olurum diye düşünürken, yazılım alanında kurs almaya karar verdim. Yazılım kursu alırken hayata daha hızlı bir şekilde adapte olduğumu gördüm. Cezaevinden çıkalı daha yaklaşık 2,5 ay olmuştu. Daha zorlu bir süreç daha beni bekliyormuş. 2023'te yaşanan 6 Şubat depremi. Kim bilebilirdi ki yerin altı yerin üstünden daha güvenli. Ve orada benim için daha zorlu olan ve hayatımı alt üst eden bir süreç daha başlamıştı. Ben ve ailem darma duman olmuştuk. Evimiz yıkılmıştı, babam enkaz altında kalmıştı, annem ise mucizevi bir şekilde kurtulmuştu. Saatlerce ağlayarak yardım talebinde bulunduk. Defalarca AFAD(Devletin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü) ekiplerini aradık. Gelmediler hiçbir yere hiçbir şekilde yardımcı olmadılar. Ellerimizle tırnaklarımızla tozu toprağı kazıyıp babamı aradık. Kendi çabalarımızla bulduğumuz babamı çıkardığımızda vefat etmişti. Günlerce yardım gelmemişti. İnsanlar soğuktan, susuzluktan ve açlıktan enkaz altında vefat etmişti. Bunları anlatmak şu an tekrardan o günleri yaşattı bana. Ama yine bir şekilde Allah'a sığınıyoruz . Allah'tan geldi deyip. İman etmeye çalışıyoruz.

En acısı da ne biliyor musunuz? Hayaller kuruyorsunuz, yıllarca, dört duvar arasında, sevdiklerinizle geçireceğiniz güzel günleri hayal ediyorsunuz, onlar sizi dışarıda bekliyor. Babanız, anneniz kardeşleriniz sizin mutluluklarınıza şahit olmak istiyor . Dört gözle sizin dışarı çıkmanızı bekliyor. 5 yıla yakın süreçte babam hiçbir şekilde beni ziyarete gelememişti çünkü, “kızım kalbim seni orada görmeyi kaldıramaz” demişti. Ben de, “baba sen sağ ol, sağlıklı ol ben çıkıp seni görmeye gelirim” demiştim. Bu kadar özlemden ve ayrılıktan sonra bir daha onu görememek… Herkesin yaptığı kötülüklerden hesap soracak Allah var, ahiret var, deyip teslim olmaya çalışıyorsunuz.

Yaşanan bu kadar olaydan sonra o ülkede nefes almak çok zordu benim için. Eşimi cezaevinde, ailemi de yaralı halde bırakıp buralara geldim. İşte benim hikayem...

Yazardan başka yazılar

Justice for Humanity'ın daha fazla makalesini keşfedin

Being the Child of a Family Victimized by Decree-Laws -2

2 dk

5

72

Being the Child of a Family Victimized by Decree-Laws -2

Na 15 juli begonnen onze buren over ons te zeggen: "Steek hun huis in brand!"

Justice for Humanity

KHK'lı Bir Ailenin Çocuğu Olmak-2

2 dk

1

59

KHK'lı Bir Ailenin Çocuğu Olmak-2

15 Temmuz’dan sonra komşularımız bizim için “Bunların evini yakın!” demeye başladılar.

Justice for Humanity

logo

Sessizlik, özgürlüğün en büyük düşmanıdır.

Platformlar

Trend RightsKunsthalteMinimierLotus vd MediaAkademiRhythmic Dreams

Copyright © 2025, Vakıf. Tüm hakları saklıdır.