Bizlerin ve bizim çocuklarımızın hayatları 15 Temmuz diye bir iftiranın öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor.15 Temmuz’dan önce özel bir eğitim kurumunda müdür olarak çalışıyordum
Bizlerin ve bizim çocuklarımızın hayatları 15 Temmuz diye bir iftiranın öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor.15 Temmuz’dan önce özel bir eğitim kurumunda müdür olarak çalışıyordum. Üniversiteli ve liseli öğrencilerim vardı. Bizim işimiz, sadece bir işten ziyade, tüm dünyanın güzelleşmesi için çaba gösterme projesiydi... Sosyal yardımlaşma ve din, dil, ırk ayrımı gözetmeden tüm insanlar için yapılan bir işti…
Ama devleti yönetenlerin yaptıkları yanlış işleri desteklemediğimiz için, bu işlerin yanlış olduğunu dile getirdiğimiz için bizi hedef aldılar ve 15 Temmuz'dan sonra bir gecede işimden, eşimden ve evimden oldum. Hayati tehlikesi olan bir hastalıktan dolayı tedavi gören o zaman 1 yaşında olan çocuğum olmasına rağmen hem işsiz hem evsiz hem eşsiz kalmıştım. Kızım ilaçlarını kullanmazsa ölüm riski altındaydı, bunu defalarca söylememe rağmen, evimize gelen polisler hukuksuz ve vicdansız bir şekilde kızımın ilaçlarına el koydular, tedavisini 2 ay boyunca engellendiler.
Eşim çok kötü bir şekilde gözaltına alındı ve ondan 20 gün haber alamadım. 20 günden sonra birkaç dakikalık bir telefon görüşmesi yaptık. Kendime ve çocuklarıma iyi bakmamı ve sabırla beklememi isteyerek telefonu kapattı. Sonrasında daha da sancılı süreçler başladı çünkü aynı şekilde benimle alakalı da bir ceza dosyası açılmış ve bir yakalama kararı çıkartılmıştı. Ben de tutuklanırsam o sırada 1 yaşında olan kızım ve 7 yaşında olan oğluma kim bakacaktı? Bu nedenle saklanmak zorunda kaldım. Polisten saklanma sürecim 23 ay sürdü.
23 ay boyunca, hapiste olan eşimi bir kez bile göremedim çünkü ziyarete gitsem beni de tutuklayabilirlerdi. Cezaevi kurallarına göre ben yanlarında olmadan, benim annem ve babam, damatları olan eşimi ziyarete gidemezdi. Bu nedenle annemle babam çocuklarımı cezaevi kapısına kadar götürüyordu. Cezaevi görüşü için kapıdan girme, kimlik kontrollerinin yapılması, aramalardan geçmeyi 7 yaşındaki oğlum yanında 1 yaşındaki kardeşi ile beraber yalnız yapmak zorunda kalıyordu…
23 ay sonunda polise gidip kendim teslim oldum. Durumumu anlattım, kızımın tedavisi için yanında olmam gerektiğini, hayati tehlikesi olduğunu söyledim. Kızımın hastalığı ve eşimin tutuklu olması nedeniyle hala biraz vicdanı kalmış hakimler çok şükür ki benim tutuksuz bir şekilde yargılanmama karar verdiler.
Kızımın tedavisi çok masraflıydı ve özel bir beslenme, özel bir bakım gerektiriyordu. İşsizdim, iş arıyor ama bulamıyordum. Çünkü bana bir işletme iş verecek olsa zalim yöneticiler bir bahane ile o işletmeyi kapatabileceği için işverenler beni işe almaya korkuyorlardı. Bu süreçte hem evimizi geçindirmek için hem de hapiste olan eşime para göndermem gerektiği için ikisi de küçük olsa da onları evde yalnız bırakıp zaman zaman temizlik yapmaya gittim, zaman zaman pazarda eşya satmaya gittim. Oğlum da bu süreçte çok yıprandı, hem bir anda babasız kalmıştı, hem geçim sıkıntısına düşmüştük hem de tek başıma hasta kızım ile ilgilenmem dolayısıyla oğlumla ilgilenecek vaktim kalmamıştı. Oğlum bu fırtınaların arasında tek başına hayatta kalmaya çalıştı.
Peki bize destek olacak iyi insanlar ya da akrabalarımız yok muydu? Vardı ama onlar da zorbaların eline geçmiş devlet tarafından engelleniyordu. Bize yardım ettikleri tespit edildiği anda haklarında ceza davası açılıyordu, bununla tehdit edildikleri için bize destek olmaya, yardım etmeye korkuyorlardı. Çok zor zamanlar geçirdik.
Hem eşimin hem onun gibi olan birçok iyi insanın maruz kalmış olduğu gözaltı, tutuklama, işkence haberleri geldikçe çok üzülüyordum. bir taraftan kızımın ilaçlarını el koymuşlardı ve bizi kızımın tedavisi ile yani hayatı ile tehdit ediyorlardı. Sanki karşımda devlet görevlileri değil de yol kesen eşkıyalar vardı. Hiçbir şekilde hakkımızı arayamıyorduk, ülkeden bir gecede adalet sökülüp atılmıştı. Sadece adalet değil vicdan ve insanlık da gitmişti. Nasıl devlet görevlileri küçücük masum bir çocuğun hayatını araç olarak kullanabilir. Tabi ki suçlu değildik ama diyelim ki suçlu bile olsaydık, küçücük çocuğumun suçu neydi? Kimseye halimizi anlatamıyorduk, bizim gibi mağdur edilenler dışında kimse halimizi halimizi anlamıyordu. Televizyonlarda o kadar gerçek dışı haberler veriyorlardı ki, insanların beyinleri adeta uyuşturulmuştu.
Hak aramak artık mümkün değildi, hakim ve savcı olarak görevlendikleri insanlar da ya devleti yönetenler gibi kötü kalpliydi ya da adaletli karar verirlerse kendi geleceklerini tehlikede gören korkak insanlardı.
5 yılın sonunda eşim hapisten çıktı ve evimize döndü. Tam eşim döndüğü için sevinirken, benim dosyamın sonuçlandığı haberini aldık. Ülkede kalmaya devam edersem bu sefer ben yıllarca hapishanede kalacaktım bunun için apar topar ülkeyi terk etmek zorundaydık. Ama bu nasıl olacaktı kızım tedavi görüyordu ve o bu zorlu süreci kaldıramayabilirdi. Ama ülkede kalırsak benim tutuklanmam durumunda psikolojisi çok yıpranabilir ve tedavisi kötüye gidebilirdi. Ülkeyi terk etmeye karar verdik ama bu karar eşim ve benim için çok zor alınmış bir karardı.
Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum ki bizim gibi mağdur olanların ülkeyi terk etmek gibi bir zorunluluğu olmasaydı en başta ben terk etmezdim, edemezdim çünkü bu yolculuk benim kızımın hayatını tehdit ediyordu. Bütün bunlara rağmen her şeyi göze alıp yola çıkmak zorunda kaldık çünkü ben tutuklanabilirdim, çünkü tekrardan kızımın tedavisi engellenebilirdi, çünkü eşim yatıp çıkmış olmasına rağmen tekrar tutuklanabilirdi hatta ve hatta şu anda Türkiye'nin geldiği duruma bakacak olursak 16 yaşındaki çocukların bile tutuklandığı bir dönemdeyiz birkaç yıl sonra oğlum da tutuklanabilirdi.
Ve biz Eylül mevsiminde çok zor şartlarda 4 saat yürüyerek Meriç nehrini yüzerek geçerek, geçerken boğulma tehlikesi atlatarak, 20 gün nezarette kalarak, kızıma rağmen zorlu bir yolculuk süreci atlatarak Hollanda'ya gelmiş olduk. Buraya geldikten sonra buradaki yetkiler kızımın sağlığının çok sarsıldığını ve Türkiye’de aldığı tedavinin eksik ve yetersiz olduğunu söyleyip hayati riskinden dolayı 20 gün hastanede yatırdılar ve biz hastanede kalırken oğlum kampta tek başına kaldı. Bu süreç de bizim için çok zor oldu. Maalesef kızım artık geceleri oksijen desteği alıyor.
Kızımın durumuna rağmen 8 ay sonra oturum alabildik bir an evvel eve çıkıp tedavisine eklenecek başka tedavileri bekletiyor doktor. Biz ise şimdi birkaç aydır ev bekliyoruz.
Bir insan ülkesini başka bir ülke daha iyi diye terk etmez hele ki Türkiye iyi bir ülkeydi ta ki 15 Temmuz kumpasına kadar ama artık bizlerin orada can tehlikesi var …
Beni burada üzen bir olayda bir görevlinin siz Gülenistlerin süreci uzun çünkü Suriyelilere öncelik var çünkü onlar savaştan kaçıyorlar demesiydi…
Peki savaş neydi ölmek miydi bizim de ölülerimiz var hemde işkencede cezaevinde ölenler, kaçırılıp öldürülenler, sürecin ağırlığı yüzünden kalp krizi geçirip ya da kanser olup ölenler, bu zulümlere iftiralara dayanamayıp intihar edenler...
Savaş neydi çocuklar ve kadınlar ayırt edilmeden zulüm etmek değil miydi? Bir çok kadın işkenceler altında hapisteler, çocuklar anneleri ile cezaevinde …
Savaş neydi hastalara zulümdü değil miydi? 1605 kişi ağır hastalıklarına rağmen tutuklu…
Yaşlı, tekerlekli sandalyede görme engelli, yatalak insanlar bile cezaevlerinde …
Cezasını yatıp çıkan insanlara bile yeniden tutuklamalar işkenceler devam ediyor …
Çok zor günler geçirdik, eşimin yaşadıkları benim kızımın oğlumun hepsi ayrı ayrı travmalar …
Yazardan başka yazılar
Justice for Humanity'ın daha fazla makalesini keşfedin
2 dk
1
10
Na 15 juli begonnen onze buren over ons te zeggen: "Steek hun huis in brand!"
Justice for Humanity
2 dk
1
12
15 Temmuz’dan sonra komşularımız bizim için “Bunların evini yakın!” demeye başladılar.
Justice for Humanity